Yaşasın Sponsorsuzluk
YAŞASIN SPONSORSUZLUK!
Tiyatrocu Ali Sesal #üçbeşağaçkervanı’nın yaptıklarını anlatmaya şöyle başlıyor: “Biz, 3-5 deli…”. Bu önemli! Her şeyin en az iki anlamının olduğu bu iktidarî çağda, akıllı olmak lafını tırnak içinde kullanmak diğer bazı ‘korkaklık’ temelli tırnaklamalardan ayrı. Çünkü ‘akıllı olmak’ deyince falanca vadiye ucuz maliyetli HES yapmak, filan yerdeki tarımsal alanı türlü katakullilerle termik santral alanına dönüştürüp sermayesine sermaye katmak akla gelebiliyor.
Yukarıdakiler benim aklımı karıştırmıyor, net: biz ve onlar. Ama bir de başka bir ‘akıllı olmak’ yöntemi daha var: ‘Fonlu Muhalefet’. Can Yücel’e selamla, Ne kadar tırnak içine alırsan o kadar iyi!
Bilindiği gibi pek çok şirket artık holdingleşiyor ve çeşitli alanların toplamı olarak sermayelerini büyütmenin peşine düşüyorlar. Söz gelimi medya alanında filizlenen bir sermayeyi termik santral yaparken de, lojistik işleri ile ortaklık pozisyonunda da bulabiliyorsunuz. Yakın zamanda internet üzerinden yayınlanan ‘Mülksüzleştirme Ağları’ bunu gözler önüne sermiş, ucundan, bucağından toparlamıştı.
Bağlantı zamanı geldi: #üçbeşağaçkervanı, doğanın talanına kıllanan gezici bir sanat kumpanyası. Sanatçıların bağımsız bir organizasyonu. Tabi 30 günlük bir Türkiye turundan hiç kimsenin cebine para girmeyip, bir de borçla çıkıldığını öğrenenler önce bir şüphe duyuyorlar: “Bunlar ne ayak?”. Eğer bu anlamda temize çıkabildiysek sırada daha şık bir soru duruyor: “Sponsorunuz kim?”. Soru güzel, ön kabullü! Sponsor dediğiniz şeyi biliyorsunuz, şirketler, holdingler, bunların biraraya geldiği birtakım ulusal ya da uluslarüstü yapılanmalar, bir de bu sermaye yapılanmalarının dolaylı yoldan finanse ettiği ‘fonlu muhalefet’ yapılanmaları.
Neyse muhabbet azcık daha yürüdüğünde, “e, bizim falanca da onlardan fon alıyor ama hiç karışmıyorlar yaptıklarına” türünden bir formata dönüyoruz. Hey gidinin efesi! N’oldu sana? ‘Çakalların çakalı emperyalizme karşı mini çakallıklar’ adlı bir kitap yazılsın lütfen! “Öyle diyosun ama herkes alıyor bu fonları” ve peşine liste dökülüyor önümüze. Tamam, buraya kadar hepimiz biliyoruz. Bunun ismi eğer muhalefetse, şu da bilinsin: bu apaçık ‘bağımlı muhalefet’. Neticede halkın özgücüne dayanmayan hiçbir mücadele şirketler düzenini yıkamaz! Böyle beylik lafları da ettiriyorsunuz bize!
Ve en son soru, en sevdiğim: “Peki, nasıl karşılıyorsunuz masrafları?”. Bu sorunun şöyle bir önemi de var. #üçbeşağaçkervanı çalışmalarını izleyen, “acaba biz de yapabilir miyiz?” diye bakınan insanlar topluluğuna yapılabilirliği ve yöntemi anlatmak fırsatını muz ortalıyor. Neticede yaptığımız kervan bir çeşit “sen gitar çalarsın, ben takı yaparım, bir vosvos buluruz, dünyayı gezeriz” üniversite genci hayalinden fırlamış, şekil olarak da hippilik ile devrimci sanatçılık arasında bir yerlerde konumlanmış gibi gözüküyor. Nasıl oluyor bu? İlk yaptığımız, iddianın ortaya konması: “Biz buralara gideceğiz”. İlgili yerler için aradığımız kişilere de söylüyoruz: oraya gelip oradaki doğa talanına karşı söz söylemek ilk önce bizim ihtiyacımız. Sonra ihtiyaçlar üzerinden çevredeki duyarlı insanlardan katkılar istemek gerekiyor. Bu araç bolluğunda, mutlaka birisinin bir minibüsü yatıyordur bir yerlerde. Gidilecek yerlerde mutlaka 2-3’er kişiyi evinde misafir edebilecek insanlar vardır. Yapılan işi onaylayanların içerisinde kervan bütçesine 50 lirasını ayıracak birileri mutlaka vardır. Onlara ulaşmak, derdi anlatmak da senin işin! Kolay Gelsin.
Not: Kervan 23 Ağustos’ta zeytin ağaçlarının kesildiği Manisa/Yırca’dan çıkıyor. 19 Eylül’de İzmir’de kervan sonlanacak.
Serdar Türkmen
18 Ağustos